Başkan Obama, 7 Eylül günü
Amerika’nın NBC Televizyonuna verdiği demeçte İŞİD’e karşı yapılacak
operasyonun daha çok bölge ülkelerini ilgilendirdiğini ifade etti.
Bu konuyu aynen “ Sünni devletlerin daha fazla çabasına ihtiyacımız olacak. Yalnızca
Suudi Arabistan yetmez. Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye gibi
ortaklarımızda dahil olmalıdır. Onların mahallesidir. Ortaya çıkan tehlike
halen bizden çok onlara yönelmiştir…” diyerek açıkladı.
Bu açıklamayı iki değişik açıdan incelemek
lazımdır.
Bunlardan ilki terör Amerika’nın çıkarlarına
dokunuyorsa yok edilmesi, bitirtilmesi gereken bir hukuksuzluktur, ama eğer
onun menfaatleri ile uyumlu ise sadece uzaktan dostlar alış verişte görsün diye
terörü lanetler.
İŞİD’e karşı çıkışı da aynen böyle oldu.
İŞİD petrol sahalarına yaklaşıncaya kadar, yani Amerika’nın menfaatleri
tehlikeye girinceye kadar, bir müdahaleyi ağzına bile almıyordu.
Terör, savunmasız insanların can ve mal
güvenliğine yönelik bir propaganda yönetimidir.
Bu nedenle barıştan yana olduğunu iddia eden
devletlerin, kime karşı olursa olsun, çifte standard uygulamadan bütün terör faaliyetlerine karşı çıkmaları
gerekir.
Türkiye yıllardır, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye
ihraç edilen PKK terörü belasıyla boğuşurken, PKK terörünü sözde lanetledi ama,
Türkiye’nin uluslar arası hukuktan kaynaklanan askeri sıcak takip hakkını
kullanmasına hep karşı durdu.
İŞİD’e karşı yapılacak bir mücadeleyi de,
tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu vurma haline getirdi.
Hatırlanacağı üzere, son NATO zirvesinde, bu
amaçla, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 9 NATO ülkesi ve bir de Avustralya’dan oluşan bir
koalisyon kuruldu.
NATO zirvesinden hemen sonra ABD Savunma
Bakanı Türkiye’ye geldi, Türk mevkidaşını
yok kabul ederek, diğer yetkililerle görüştü.
Amerikan basının verdiği bilgilere göre,
Türkiye’den:
-Yabancı militanların Suriye’ye geçişlerine
engel olunmasını,
-Saldırı amacı dahil, Türk üstlerinin
kullanılmasına izin verilmesini istedi.
Düşünebiliyor musunuz daha geçen hafta,
hudutlarımızdaki “geçişkenliği” hükümet programında övünerek anlatan bir siyasi
iktidara birileri, hudutlarına sahip
çık, üstlerini kullanmama izin ver diyor.
Yurt içinde gözü dönmüş İŞİD militanlarının
varlığı bir yandan, kırkdokuz rehine bir yandan, yani iktidar çok zor bir
durumda iken imdadına Kemal Kılıçdaroğlu yetişiyor ve aynen PKK açılımına
destek verdiği şekilde ayrıntılarını bilmediği bir “uluslararası operasyona”, “…Ortadoğu’da İŞİD’e karşı yapılacak
uluslararası bir operasyonda Türkiye’nin yer almasına karşı çıkmayız. Çünkü,
Türkiye savunma açısından batı ittifakının bir parçası” diyerek destek
veriyor.
Terörden çok çekmiş bir ülkenin ana
muhalefet partisi genel başkanı, Amerika’ya öncelikle, “Terör belası ile
mücadelede seçicilik olmaz, Bir yandan Türkiye’nin PKK terörüne karşı mücadelesine engel
olacaksınız, diğer yandan İŞİD’e karşı destek isteyeceksiniz. Bu bir çifte
Standard değil mi?” diye sorulmasını
istemeliydi.
Zira Amerika karada Irak ve Kürt birlikleri
savaşacak, bende onlara hava desteği vereceğim diyor. Bu karada savaşacak Kürt
birliklerinin içinde PKK unsurlarının olmayacağının garantisi var mı?
Ne Amerika ve ne de Kuzey Irak Kürt yönetimi
böyle bir garanti vermiyor.
HDP’lilerin PKK’ya silah verilmesini istediği
bir ortamda, bu nasıl bir aymazlıktır.
Bu operasyona CHP’den başka doğrudan,
içeriğini ve kapsamını bilmeden kim
destek veriyor? HDP veriyor.
Onların uzun vadeli planları içinde PKK yı
yasallaştırıp “Ordu” haline getirmek var. Bu nedenle bu onların işine gelir.
Bu destek, İŞİD’in intikam için o kırk dokuz
vatandaşımızı katletmesine, ya da Türkiye’de
bombalı eylemler yapmasına neden olursa bunun sorumlusu kim olacaktır?
Siyasetçi sadece ufku değil ufkun ötesini de
görmesi gereken kişidir.
Bu nedenle açıklamanın iyi niyetli olduğunu düşünsek bile, vahim bir dış politika hatası olduğu tartışmasızdır.