Tayyip Erdoğan iktidarından beri Türkiye
itilse kakılsa, hatta zaman zaman, beyzbol sopası, ayakkabının tabanı
gösterilerek istiskal edilse (aşağılansa) bile,” biz Amerika Birleşik
Devletleri’nin stratejik ortağıyız” diye ortaya çıkarlar, bunu bir prestij
göstergesi olarak kullanırlar.
Oysa, Amerika çeşitli alanlarda stratejik çıkarların
örtüştüğünden söz etmekle beraber, “stratejik ortaklık” tanımını kullanmaz,
daha ziyade en son da Başkan Obama’nın kullandığı model ortaklık tanımını kullanır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin iki tane
gerçek stratejik ortağı vardır. Bunlardan biri İngiltere diğeri ise İsrail’dir.
Amerika-İngiltere Stratejik ortaklığı Ortadoğu petrolleri üzerinde
Amerikan-İngiliz uzlaşması ile başlamıştır.
Diğeri hiç tartışmasız kurulduğu andan
itibaren İsrail’dir.
Türkiye, ABD’nin NATO ittifakı içindeki
müttefikidir. O kadar.
Amerikan-İngiliz Stratejik ortaklığı dün
oluşmuş bir durum değildir.
Daha Lozan Anlaşmasının görüşmeleri devam
ederken Mezopotamya petrollerinin %40’ına
sahip olan Musul Türkiye sınırları içinde bırakılmaması için Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere ve Fransa
tarafından büyük çaba sarf edilmiş ve bunda da başarılı olunmuştur.
Amerika ve İngiltere’nin bu bölgede
egemenlik kurma istemelerinin sebebi, Irak’ın, Suudi Arabistan’dan sonra
dünyanın en büyük petrol ve yine dünya doğal gaz rezervlerinin %30’una sahip
ülke olmasıdır.
Bir noktaya işaret etmekte fayda var, İster
İŞİD ister IS (İslam Devleti) deyin, bu
çete Petrol bölgelerine, yani Musul’a gelinceye kadar Amerika’nın umurunda
değil idi, ne zaman ki petrol yatakları tehlikeye girdi, Amerika İŞİD terörün
lanetlenmesi, bu terör örgütüne karşı mücadele edilmesi gerektiğine karar
verdi.
Halbuki yıllarca Kuzey Irak’tan Türkiye’ye
terör ihraç edilirken, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sıcak
takip hakkını kullanmasını, yaklaşma yolları üstünde bir tampon bölge kurmasına
hep karşı çıkmıştı.
ABD, Türkiye’ye karşı tam bir çifte Standard
uyguluyor olmasına rağmen, gırtlağa kadar dış borç batağında, muhalefeti
etkisizleştirilmiş olan Türkiye buna sessiz kalmaktadır.
Irak,
demokrasi getiriyoruz diye 2003 yılında Amerika ve İngiltere tarafından
işgal edildi ve fiilen üçe bölünerek
Kuzey Irak’ta kendilerine bağlı bir Kürt
devleti kurduruldu.
Şimdi aynı senaryonun değişik bir biçimi
Suriye’de sahneye konuyor.
Irak operasyonu
bitirildikten sonra, bir anda Esad yönetiminin kıyıcı olduğunu anladılar ve
insan haklarını koruma adına, Suriye’ye demokrasi getireceğiz kisvesi altında, bir Federe Kürt
Devleti kurdurma çabasına girdiler.
Türkiye’nin askeri güçle içinde yer alacağı,
derinliği ve genişliği henüz bilinmeyen bir tampon bölgeden bahis ediliyor.
Bu Birleşmiş Milletler kararı olmadan mümkün
olmadığı gibi, PKK’nın bu fikre karşı
olduğu, Karayılan’ın çok yakın bir dönemde söylediği “Türkler tampon bölgede
asker bulundurursa, açılım ortadan kalkar” sözüyle de dile getirilmişti.
Kürtlerin istediği aynen Irak’ta olduğu gibi
Peşmerge ve PKK’nın silahlandırılarak o koridoru, Türkiye dışındaki koalisyon ülkeleri
ile kurması.
Bilindiği gibi PKK’nın Suriye Kanadını
teşkil eden PYD ABD Hukukuna göre terör örgütü olmadığı gibi ve onlardan destek
de görüyorlar.
ABD’nin Türkiye’den istediği sadece sınır
güvenliğinin sağlanması, yani PYD ve PKK ile savaşan İŞİD veya diğer İslami
örgütlerin desteklerinin kesilmesi.
Bu sağlandıktan ve bölgeden İŞİD ve diğer
İslami örgütlerin temizlenmesinden sonra Kuzey Suriye’de de Kuzey Irak’takine
benzer bir Özerk Kürdistan kurulacak.
Türkiye’deki gelişmelerde göz önüne
alındığında, dört parçanın üçü bir araya getirilecek, ondan sonra dördüncü
parça olan İran’a sıra gelecek.
Böylelikle Musul petrol ve doğal gazı
kurdurulacak bir Federe Kürt devleti üzerinden Akdeniz’e taşınacak.
Yani “stratejik ortağın” katkılarıyla Kürt
koridoru açılacak.