Bir
ülkede sadece düşüncelerini yazan ve olumsuzlukları eleştiren gazetecinin
kafasına iktidar yumruğu indirildiği zaman bu toplumda kendini aydın
zannedenler kıyamet koparmıyorsa ya da kafasına yumruk ineni benim düşüncemden
veya karşı taraftan diye ayırıp buna göre tepkisini ortaya koyuyorsa o ülkenin
demokratikleşme ve çağdaşlaşmakta çok yol alması gerekir.
Basın sorunu ile demokrasi sorununu ayırmak mümkün
değildir. Gerçek demokrasi muayyen aralıklarla seçim sandığının ortaya konması
değildir. Basın özgürlüğünün olmadığı,daha geniş anlatımıyla düşünce ve
düşünceyi ifade özgürlüğü baskı altındayken muayyen aralıklarla ortaya seçim
sandığının konduğu ama demokrasiden bahis edilemeyecek o kadar çok ülke var ki.
Bir ülkede
basın ister yasal düzenlemelerle, ister AKP iktidarının yıllardır ülkemizde
yaptığı gibi acımasız ekonomik baskı tedbirleriyle susturulsun, artık orada
gerçek demokrasinin varlığından söz edilemez.
Rejim tek adam rejimine dönüştürüldükten
sonra, muhalefetin zaten cılız çıkan sesi artık, hiç çıkmamaktadır. Meclis’te zaten işlevini yitirdiğinden, ülke Tayyip
Erdoğan için dikensiz gül bahçesine döndü.
Yürütme, yasama ve yargının tek adama
bağlanması operasyonu da tamamlandığından özgür basına her zamankinden çok daha fazla
ihtiyacımız olduğu muhakkaktır.
Yasama ve yargıda AKP’nin kontrolünde
olduğundan artık onu dizginleyebilecek, yapılan yanlışları ortaya koyarak
halkın gerçekleri öğrenmesini sağlayacak sadece
ve sadece basındır.
Bu gün AKP iktidarının olduğu gibi despotlaşma eğiliminde olan hükümetler, halkın
çevrelerinde ve dünyada olup bitenlerden habersiz olmalarını istedikleri için
de; basını aynen bugün Türkiye’de
olduğu gibi susturmaya çalışırlar, bunda da büyük ölçüde başarılı olurlar.
On yedi yıllık AKP İktidarı, önce televizyonları
bitirdi, sonra gazetelerle oynadı ve birçok kalem ya kırıldı ya da teslim oldu.
Gazeteci demokrasilerde, yapılan
haksızlıkları, namussuzlukları, hırsızlıkları yandaş kayırmalarını korkmadan
yazmak zorundadır. Bu onun yaptığı görevinin ve meslek etiğinin gereğidir. Eğer
bunları yazamıyorlarsa, muayyen aralıklarla ortaya konan sandıkta oy kullanan
seçmenin de tercihini doğru yapmasını bekleyemezsiniz.
Bu nedenledir ki gazeteci kamu görevlisidir. Zira
halkın ülkede olup bitenlerden yansız ve doğru olarak haberdar olması; bir kamu
görevi olarak yapılan gazetecilik mesleğinin gereği gibi yapılmasına bağlıdır.
Sağlıklı demokratik seçimler, iktidarı
elinde bulunduranlara, işlem ve eylemlerinde kamu yararını gözetmeleri zorunluluğunu getirir. Bunun
denetlenmesi işlevini de yasama ve yargının yanında dördüncü kuvvet olarak
nitelenen özgür basın görür.
Akıllı
iktidarlar, her an denetim altında olmanın kendileri için büyük bir güvence
olduğunu bilirler. Biran için yasama ve yargı denetiminin en tesirli şekilde
yapıldığını kabul dahi etsek,bunların denetimi tam ve eksiksiz yapılabiliyorsa
çok etkilidir; ancak zaman alır.
Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak
nitelenen basının toplum adına yaptığı denetim ani ve devamlıdır.
Kırk iki yıllık Avukatlık yaşamının en az otuz beş yılını
basın avukatlığıyla geçirmiş bir kişi olarak, askeri rejim dönemlerinde bile
basının bu kadar köşeye sıkıştırıldığına tanık olmadım.
Sözcü, Korkusuz, Halk Tv, Tele 1 gibi siyasal iktidarın ve küçük işletmecilik
yapmaları nedeniyle diğer güç odaklarının baskılarına direnebilen medya
kuruluşları , halkın gerçekleri öğrenme
hakkı adına tehlikeleri de göze alarak dürüst ve yürekli habercilik yaptıkları
için tirajları ve reytingleri artmaktadır.
Sözcü,
Korkusuz, Halk Tv. Tele1 gibi medya
kuruluşları aslında demokrasinin geleceği açısından İktidar baskısının basın üstünde bu kadar
yoğunlaştığı bir dönemde çok önemlidirler.
Demokrasi basın ilişkileri üzerine
düşünenler, basının görevini tam ve eksiksiz olarak yerine getiremediği ülkelerde,
demokrasinin iyi işlemeyeceğini ve hatta ağır aksak yürütülmeye çalışılan
demokrasinin bile tehlikeye gireceğini söylerler.