İmamoğlu 23 Haziran seçimlerinden de yine ve
bu defa hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek bir farkla, 800 bin oy farkla
çıktı. Bu başarının nedenleri arasında AKP’nin hem ekonomik başarısızlığı, hem tek adam
rejiminin çökmesi ve hem de karşısında
beklemediği kadar ülkesini ve içinden çıktığı toplumu iyi tanıyan bir Atatürkçü
ile karşılaşacağını öngörememesi vardır.
AKP iktidarı, Atatürkçülüğü kendi çıkarları
için bir engel sayan batının yarattığı maceracı bir projedir.
İsmet Paşa’nın deyişiyle “ Zaman zaman
maceracılar da başarılı olurlar, ama bu başarı onların maceracı olma
özelliklerini ortadan kaldırmaz.”
Emperyalizmin dışarıdaki ve içerideki
uşaklarının bütün çabası Türkiye’de “Atatürkçülüğü, dolayısıyla bütünleşmeyi”
silmeye, ülkeyi bölmeye yöneliktir.
İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi
yönetiminin yıllardır yaptığının aksine recep Tayyip Erdoğan karşıtlığına
kilitlenmiş sadece laf söylemeye dayanan kolaycı tarzı benimsemedi. Çok
çalıştı. Her etnik, mezhepsel ve sınıfsal kesime ulaştı. Özellikle kadınlara, gençlere yeni sözler
söyledi. Somut projeler üretti ve bunları geniş kitleleri ikna edici şekilde
anlattı. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin Türkiye’nin çağdaş ezici
çoğunluğunun çok ağrına giden tutumundan ayrılarak, her konuşmasında Atatürk’e
ve ilkelerine kuvvetli vurgular yaptı.
Bunun karşılığında da alanlardan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cevabını
aldı.
Atatürkçülüğün temeli toplumsal dayanışmaya
dayanır. Hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan, ama bu arada hiç kimseyi de
ötekileştirmeyen bir düşünce sistemidir.
Nitekim, ülkenin kurtuluş ve kuruluş
dönemine bakarsanız, büyük deha ve takipçileri, silah arkadaşları, Kurtuluş Savaşını tek bir sınıfa ya da gruba dayalı değil, toplumun tüm
sınıf ve gruplarını içine alan bir
ittifak nedeniyle kazanmışlardı.
Seçime giderken, İmamoğlu hiçbir etnik tarif
yapmadan, sınıf sözcüğü sarf etmeden nasıl birleştirici, kimseyi
ötekileştirmeyen bir tutum ile, herkesi, her grubu kucaklamışsa, iktidar sahipleri de tam aksine aynen 1946 seçimleri arifesinde, ayrıştırıcı bir dil kullanan o günün siyasi
aktörleri gibi, toplumu oy uğruna bölmeye
çalıştılar.
İmralı canisi, bebek katili AKP’nin İstanbul
seçimlerini kaybetmesini önler mi diye; siyaset sahnesine, terör örgütü
propagandası yaptırmak pahasına, AKP iktidarı tarafından dahil edildi. Mektubu
devlet televizyonunda okutuldu.
Bu eylem, yani mektubun yayınlanması, teröristi
devlet televizyonu ekranlarına çıkartma eylemi,
terör örgütü propagandası yapmak suçunu oluşturur. Bu suçun takibi
şikayete de bağlı değildir. Mektubu Anadolu Ajansı yayınladığına göre Ankara C.
Savcılığının resen soruşturma başlatması gerekir.
Bu davranış suç olmakla beraber, AKP artık halk indinde bütün inandırıcılığını
da yitirdi. Dün katil dediğine bugün kucak açtı. Bunu yaparken legal bir
partiyi terörist ilan etti, ama gerçek teröristten yardım umdu ve bunu terör
örgütünün propagandasını yaparak gerçekleştirdi.
Bunu yaparken de Kürt kökenli
vatandaşlarımızın aklıyla alay etti.
Türk siyasi yaşamında son 30-40 yıldır
İstanbul seçimleri çok önemli hale gelmiştir. Bu seçim döneminde de AKP’li
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi, İstanbul’u kaybeden
Türkiye’yi kaybeder, çıkartmasından hareket ederek, ne yapacaklarını şaşırdılar; AKP’nin/Tayyip
Erdoğan’ın bu durumu insana T.S Elliot’un ünlü görüşü “İnsan
gerçeğe fazla tahammül edemez” cümlesini anımsatıyor, İstanbul’un kaybedildiğini
anlayınca artık ne yapacaklarını şaşırdılar. Gerçeğe tahammül edemez hale
geldiler.
İmamoğlu şuana kadar ki söylemlerinde,
sadece İstanbul için değil tüm bu ülke için tek çıkış yolunun, ayırımsız bu
coğrafyada yaşayan tüm insanları, mezhebine, etnik kökenine bakmaksızın
kucaklamak olan ulusalcı birliktelik olduğunu
kavramış görünüyor.
Şimdi İmamoğlu’nun karşısında kurulan bu cephede
kimler var, bölücüler var, Türkiye’de kökten dinci bir düzen getirmek
isteyenler var, Atatürkçü düşünceye savaş açan çevreler var, yani batı
emperyalizminin aynen dün olduğu gibi bugünde yurt içindeki uşakları var.