ABD Savunma Bakan vekili Patrick
Shanahan'ın Bakan Akar'da gönderdiği 6 Haziran 2019 tarihli mektupta şu
hususların altı çiziliyor:
ABD iki ülke arasındaki diyaloğa ve
stratejik ortaklığa büyük değer vermektedir;
Türkiye'nin S-400'ler konusunda eğitim
için Rusya'ya personel göndermiş olduğunu öğrenmek bizim için hayal kırıklığı
olmuştur;
Türkiye S-400 sistemini satın alması
halinde, iki ülke, Türkiye'nin F-35 programına katılımını sonlandırmak için bir
plan geliştirmelidir;
Türkiye S-400 sistemini teslim alması
durumunda F-35 uçakları Türkiye'ye verilmeyecektir;
Türkiye'nin F-35 programına katılımını
31 Temmuz tarihine kadar askıya alacak bazı eylemlerde bulunacaktır. Bu
çerçevede, halen eğitim gören Türk personelin bazılarının bu eğitimi 31
Temmuz'de kesin olarak ayrılmalarından önce tamamlamaları mümkün olabilecektir.
O tarihten sonra yeni eğitim programı öngörülmemektedir. F-35 katılımcı
ülkelerin 12 Haziran günü yapılacak yıllık CEO'ları toplantısına Türkiye davet
edilmeyecektir;
F-35 hakkındaki eylemler Rusya
bağlantılı "Amerika'nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Gelmek
Yasası (CAATSA)" çerçevesindeki yaptırımlardan ayrıdır. S-400'leri alması
halinde Türkiye'ye bu yasa çerçevesinde yaptırımlar uygulanması konusunda her
iki partinin de desteğini alan güçlü bir kararlılık Kongre'de mevcuttur;
Türkiye'nin S-400'leri alması, F-35 gibi platformların
güvenliğini tehdit etmesine ek olarak, Türkiye'nin ABD ile ve NATO
çerçevesindeki işbirliğini ilerletme veya idame etme yeteneğini engelleyecek,
Türkiye'nin Rusya'ya ekonomik ve stratejik bakımdan fazlasıyla bağlanmasına yol
açacak, Türkiye'nin pek yetenekli savunma endüstrisini ve iddialı ekonomik
gelişim hedeflerini de baltalayacaktır;
Bu yola devam edilmesi, istihdamda,
milli gelirde ve uluslararası ticarette kayıplara yol açacaktır;
CAATSA yaptırımlarının uygulanması
halinde ABD-Türkiye arasında ticaretin geliştirilmesi hedefine de
ulaşılamayacaktır.
Hiç bir esneklik içermeyen bu mektup açıkça bir
ültimatom niteliğindedir. Türkiye'nin S-400 sistemini "teslim
alması" halinde 31 Temmuz 2019 tarihinden sonra F-35 programından
çıkarılacağı, kesin olarak ifade edilmektedir.
Tehdit bununla da kalmıyor. Türkiye'nin S-400
sistemini edinmesi halinde ABD ile olan ve NATO çerçevesindeki işbirliğinin
engelleneceğinin ve yaptırımlara muhatap olacağının güçlü işareti
veriliyor.
Bu yapılırken, Türkiye'nin, yumuşak
karnı haline gelen krizdeki ekonomisi üzerinden vurulacağı duraksamaya yer
bırakmayacak biçimde ortaya konuluyor.
Türkiye'nin içine düşürüldüğü ekonomik
çöküntünün emperyalist ülkeler tarafından dış ilişkilerinde Türkiye'den tavizler koparmak için
istismar edileceği esasen kolayca tahmin edilen bir durumdu.
Nitekim, kolay unutuldu, Trump 13 Ocak
tarihindeki bir Twitter mesajında, "(Suriye'deki) kürtleri vurmaları
halinde Türkiye'yi ekonomik olarak mahvedeceğiz" tehdidini
savurmuştu.
Ekonomi istismar edilerek istenecek
tavizler, belli ki, şimdiye kadar açık edilen Suriye ve S-400'lerle
sınırlı kalmayacak. Kıbrıs, Ege sorunları Doğu Akdeniz ihtilafları ve diğerleri
ile sürdürülecek.
ABD savunma bakanının mektubu bu kadar
ciddidir ve vahimdir.
Hal böyle iken, Milli Savunma Bakanlığı
konu hakkında bir "açıklama" yaptı:
“ABD Savunma Bakan Vekili (Patrick)
Shanahan tarafından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a bir mektup
gönderilmiştir. İki ülke arasındaki savunma ve güvenlik konularını kapsayan söz
konusu mektupta, mevcut sorunlara stratejik ortaklık çerçevesinde ve kapsamlı
güvenlik işbirliğini muhafaza edecek şekilde bir çözüm bulunması yönünde
beklenti dile getirilmekte ve görüşmelere devam edilmesinin önemi ifade
edilmektedir”
MSB'nin "açıklama"sına
bakınca, her satırı tehdit içeren ABD mektubunun vahametinin kavranamadığı veya
insanların zekası ile alay edildiği sonucuna varmak mümkün.
Mektupta "sorunlar" değil, tek
sorun konu ediliyor, o da Türkiye'nin S-400 sistemini almasıdır. Mektup,
Türkiye'nin bu sistemi alması halinde, olası yaptırımlar dahil, sonuçlarına katlanacağı
tehdidini savuruyor. Mektupta, bu konunun özü hakkında görüşmelere açık kapı
bırakılmıyor. Görüşmelerin, S-400 sisteminin alınması durumunda, F-35
programından Türkiye'nin nasıl ayrılacağına ilişkin ayrıntılar üzerinde
olacağına vurgu yapılıyor.
Mektup, Türkiye'nin F-35 programından
dışlanmasını S-400 sistemini "teslim almasına" bağlayarak, sistemin
alınıp "depoya konması" seçeneğini de baştan kabul edilmez buluyor.
Türk dış politikasının AKP eliyle içine
sürüklendiği açmazlara bakınca, İnönü'nün ünlü "büyük devletlerle
ilişki kurmak ayı ile yatağa girmeye benzer" sözünü hatırlamamak
olanaksız.
ABD ile birçok konu üzerinden esasen
"yatağa girilmiş" olması yetmiyormuş gibi, Rus uçağının düşürülmesi
ile başlayan ve sonrasında da devam eden yanlışlıklar, işi, Rusya ile
de yatağa girilmesi sonucuna vardırdı. Şimdi bir değil, iki büyük devletle aynı
yataktayız. Üstelik, bu iki büyük gücün Türkiye üzerindeki çıkarları birbiriyle
çatışıyor.
Vahim yanlış, bir kısmını (Suriye gibi)
kendimizin yarattığı bazı sorunların istediğimiz yönde çözümünde ABD'ne baskı
icra edebilmek amacıyla Rusya ile savunma alanında stratejik işbirliği tesis
edilmesi girişimidir.
Şimdi deniliyor ki: "Türkiye soğuk
savaş döneminde de Sovyetler Birliği yakın işbirliği yapmıştı. O sayede birçok
sınai tesisini SSCB teknolojisi ile kurmuştu. Şimdi de Rusya ile işbirliği
yapılabilir. Bu durum NATO üyeliği ile çelişmez".
Bunu söyleyenler, savunma alanında
stratejik işbirliği yapmakla, ekonomik ve ticari işbirliği yapmak arasındaki
niteliksel büyük farkı görmezden geliyorlar. Türkiye soğuk savaş
döneminde SSCB ile ilişkilerini, siyasi ve diplomatik maharetle, NATO
üyeliğine halel getirmeden, "kompartımanlara" ayırabilmişti.
Devletimizin vazgeçilemez yaşamsal
çıkarının söz konusu olduğu 1974 Kıbrıs Barış Harekatı dışarıda tutulursa,
Cumhuriyet diplomasisi, büyük güçler ile ilişkilerini uçurum kenarına
getirmeden yönetebilmişti.
"Monşer" diplomasisi
aşağılanarak terk edildiğinden beri Türkiye o maharetten yoksun kaldı.
Neticede olan, on yıllardır Türkiye'nin
sahip çıktığı ve büyük özveriyle koruduğu yaşamsal çıkarlarına
olacak. Çok yazık!
Bu vahim gelişmeler olurken CHP'den de hiç ses
çıkmıyor. Zamanında Johnson’un mektubuna en sert cevabı veren CHP’den bugünkü
CHP’ye