Kırk yıl bu ülkeye hizmet etmiş namuslu
bir bürokrat dostum gönderdi, bazı toplumların çocuklarını nasıl eğittiğini
anlatıyor.
ABD ve İngiltere’de
ilkokul çocuklarına okutulan, Rus kökenli bir halk masalı varmış : “Kırmızı İbikli
Küçük Tavuk.” İsimli.
Kırmızı ibikli küçük
tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için
çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiçbiri yardım etmez, kırmızı
ibikli küçük tavuk mecburen iş başa düştü der, kendisi eker, kendisi büyütür,
kendisi hasat eder, kendisi değirmene taşır, kendisi un yapar, neticede ekmek
yapar.
Mis gibi ekmek kokusu
etrafa yayılır. Kırmızı ibikli küçük tavuk “beraber yiyelim mi?” diye sorar.
O hiç yardım etmeyen
öbür hayvanların ağzı sulanır, “eveeeet yiyelim” derler. Kırmızı ibikli küçük
tavuk acı acı gülümser, “yok öyle yağma” der, bir lokma bile vermez.
Bu masalı okuyan
Amerikalı, İngiliz ve Rus çocuklar kıssadan hisse çıkarırlar, ders alırlar,
çalışmayana, üretmeyene, karnını doyurmak için başkasından medet umana ekmek
mekmek olmadığını kavrarlar.
E herkes çocuk değil tabii,
Büyüklerin de okuması
için bu masalın bir başka versiyonu var.
Küreselleşme karşıtı aktivistler
tarafından revize edildi, UNICEF’in sitesinde yayınlandı… Ki, büyükler de anlasın!
Kırmızı ibikli küçük
tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için
çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister.
Ördek “sen buğdayı filan boş ver, sana
kahve tohumu satayım, acayip para kazanırsın, istediğin kadar buğday alırsın”
der.
Domuz “sen buğday
yerine kahve ek, nasıl satarım diye merak etme, ben senin adına pazarlarım”
diye seslenir.
Fare iyice
cesaretlendirir, “buğdayla uğraşma, kahve ekebilmen için istediğin kadar borç
vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.
Kırmızı ibikli küçük
tavuğun aklına yatar.
“Kahve üretiminden
anlamam ki, nasıl yapacağım” diye sorar.
Ördek “sana gübre
satayım, çok çabuk büyür” der.
Domuz “böceklerden
korumak için ilaç satayım” diye seslenir.
Fare gene finansal
açıdan yaklaşır, “gübre ve ilaç alabilmen için sana istediğin kadar borç
vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.
Neticede hasat vakti
gelir.
Kırmızı ibikli küçük
tavuk “şimdi ben ne yapacağım bu kahveyi” diye sorar.
Ördek “paketlemek için
benim fabrikama getirebilirsin” diye akıl verir.
Domuz “kusura bakma,
herkes kahve ekti, fiyatlar acayip düştü, senin kahve beş para etmez” diye
seslenir.
Fare ise “borcunu öde
artık” der!
Kırmızı ibikli küçük
tavuk, ibiğini kaptırdığını fark edince…
“Aç kaldım, ekmek
verecek yok mu” diye ağlar.
Ördek “ekmek kolay da,
alacak paran var mı” diye sorar.
Domuz “herkes kahve
ekti, buğday karaborsaya düştü, kusura bakma, istersen ekmek yapman için sana
ithal buğday tohumu satayım” der.
Fare ise avukatıyla
gelir, “borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan artık
benim olan tarlamda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin veririm” diye
akıl verir.
Şimdilerde maalesef,
kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisine ait olan tarlada ırgat olarak
çalışıyormuş.
Yevmiyeyi almaya gittiğinde,
ördek, domuz ve farenin aslında senelerdir şirket ortağı olduklarını öğrenmiş.
Böyle bu işler.
Dünyanın en bereketli
topraklarına sahip olan, kendi kendine yeten yedi mucizevi ülkeden biri olan
Türkiye’yi, kırmızı ibikli küçük tavuğa çevirdiler.
Bu ülkeyi cahiller de
yönetti.
Bir zamanlar bir
başbakan vardı. Bir vagon buğday satıp, bir makine bile alamıyoruz diyen bir
şahıs vardı.
Sanki Sanayileşmenin
ön koşulu tarımdan vazgeçmekmiş gibi. Şimdi de ona benzer düşünce hakim. Tohum
ıslah istasyonları vardı bu ülkenin, onları kapattık; tohum ithal eder hale
geldik.
Tabii bundan utanması
gerekenler hiç utanıyor mu bilemem. Üretmeden tüketen toplumlar sonunda onun
bunun oyuncağı olurlar.