17 Mayıs 2019 Cuma

HUKUK DEMOKRASİNİN VE ÖZGÜRLÜKLERİN SİMGESİDİR


              
        Cumhuriyetimizin niteliklerini belirten Anayasamızın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini sayarken “….Bir hukuk devleti” olduğunu hükme bağlamıştır. İlk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini ve hatta değiştirilmesinin  teklif dahi edilemeyeceğini hüküm altına almıştır.

        Hukuk devleti, yönetilenlerin uyması gereken hukuk kuralları koyarken, yönetenlerin de hukuka uygun davranmalarını zorunlu kılar. Bu nedenle bir “cahil bilgicinin”  “…..Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz” sözüne zamanında gerekli tepki vermezseniz ya da bir takım siyasetçilerin “….her şeye hayır diyorsunuz”, dememeleri için açıkça Anayasaya, yasalara aykırı olan Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin, yedek üyeleri ile birlikte toplanmasına ses çıkartmazsanız; bu Kurula bugün Kurul demek için Anayasa ve yasaların emredici kurallarını çiğneyerek toplanması karşısında da sadece hamasi nutuk atabilirsiniz.

        Anayasamızın “E.Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” başlığını taşıyan 79.maddesinin 5. ve 6. fıkraları, Yüksek Seçim Kurulu’nun teşkilini düzenlemektedir. 79.maddenin 5. ve 6. fıkralarında Yüksek Seçim Kurulu’nun yedi asil ve dört yedek üyeden oluştuğu, dört yedek üyenin kura ile belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

        Yine 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 11. maddesinde Yüksek Seçim Kurulu’nun yedi asil dört yedek üyeden oluşacağı hüküm altına alınmıştır.

        Aynı husus Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da da düzenlenmiştir.

        Anayasanın ve yasaların bu açık hükmüne rağmen,2011 yılında, siyasi partilerin de görüşü alınarak, Anayasa ve yasalarda değişiklik yapmak ihtiyacı duymadan, tam bir “Çadır Devleti” mantığı ile “biz yaptık oldu” diyerek Yüksek Seçim Kurulu’nun karar almak için yedekleri ile birlikte toplanması konusunda mutabık kalınmıştır. Bir hukuk devletinde böyle bir hukuk garabetini  savunabilmek mümkün değildir.

        Demokrasilerde, demokratik yollarla seçilmiş karar organlarının hakkı, seçilmemiş grup ya da grupların karşısında göstermelik kalmakta ise o rejime demokratik denemez.

        Nitekim İstanbul seçimlerinde, Anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde toplanan Yüksek Seçim Kurulu, “YOK HÜKMÜNDE BİR KARARLA” seçilmiş Başkanın hakkını gasp etmiştir.

        Bu yaşadığımız haksızlığın, hukuksuzluğun müsebbibi demokratik, siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, “albay-çavuş” ilişkisi içinde, Yüksek Yargıçlardan oluşan Yüksek Seçim Kurulu’nun anayasayı ve yasaları çiğnemesine göz yummuşlar hatta çanak tutmuşlardır.

        Anayasa’nın ve Cumhuriyetin temel nitelikleri ile sorunu olan “Tek adam rejimini”  savunan iktidar partisi için bu açık anayasaya aykırılık bir sorun ifade etmeyebilir, ama hukuk devletini savunan siyasi partiler bu Anayasa’ya aykırı işlemi nasıl kabul etmişlerdir anlayabilmek mümkün değildir.

        Bu davranış,  bu anayasa ihlaline destek verenlerin bir hukuk bilgisinin de, anlayışının da olmadığını açıkça ortaya koymuştur.

        Yarın açıkça anayasaya aykırı bir kararla iktidar gücünü elinde bulunduranlar zaten baskı altına aldıkları özgürlükleri tümden kaldırırlarsa , bu konuda da hukuk nosyonundan  yoksun olanlardan bir şey beklemek mümkün değildir.

        İnanıyorum ki, bu hukuk faciasını partilere yaptıranlar “hukukçulukları kendisinden menkul” bazı hukukçu(!) olduğunu iddia edenlerdir.

        Hiçbir meslek sahibinin hata yapması elbette mazur görülemez ama hukukçu hata yaptığı zaman toplumu uçuruma sürükler; aynen Yüksek Seçim Kurulu’nun, anayasa aykırı bir şekilde toplanıp karar vermesine imkan tanıyanlar gibi.