Yıllardır yapılan ekonomik yanlışların
sonunda buralara geldik. Önce bir gemi dolusu tarım ürünü satıp bir tane makine
alıyoruz, sanayi ülkesi olmalıyız diyen Turgut Özal tarımı ve hayvancılığı
bitirdi, sanki sanayi ülkesi olmak için bunları bitirmek şartmış gibi.
16 Yıllık AKP iktidarınızın 2002-2008
yılları arası Maliye Bakanlığını yapan işçi düşmanı, patron dostu, oğullarının
zenginleşmesiyle gündemden düşmeyen Kemal Unakıtan “Ne banka bırakacağız ne
fabrika ne de işletme, limanda bırakmayacağız. Hepsini satacağız. Stratejik
bölgeymiş falan hiç önemli değil. Önemli olan müşteri bulmak parayı veren
düdüğü çalar” demişti.
Dediğinin tümü de 16 yıllık İktidarlarınızda
yapıldı, ülkenin ne kadar üreten fabrikası varsa özelleştirip yandaşlarınıza ya
da yabancı sermayeye peşkeş çekildi.
Aslında Unakıtan’ın bu açıklaması ve yaptıklarınız öngörüsüzlüğün,
açgözlülüğün,patavatsızlığın en tipik örneğiydi.
Bu öngörüsüzlüğün ülkeyi sıkıntıya
sokacağını söyleyenleri ,uyaranları, tehlikeyi ,işaret edenleri de vatan
hainliği ile suçladınız, yandaş kalemşorlarınızda, bu uyaranları dünyanın
geldiği noktayı anlamamakla, tutucu olmakla suçladılar.
Bu paragözlüğünüzün, açgözlülüğünüzün
sonuçları sıcak paranın dünya ekonomisinde bol ve ucuz olduğu günlerde
anlaşılmadı. Ne zaman ki dünya piyasalarında bol para dolaşımı bitti,
sıkıntılarda başladı. Sata sata elde avuçta bir şey kalmadı, hemen yalan
makinası devreye girdi ve “Dış güçlerin” oyunu dendi. Ama hakkınızı yememek
lazım, size oy veren geniş kitleyi bu yalanlarınıza da inandırıyorsunuz.
Dar gelirli mütedeyyinin “ kefen param” dediği birikimine göz
diktiniz. Yastık altındaki altınların, dövizlerin bozdurulmasını istemeye
başladınız..
İktisatçılar bunların toplamı yirmi milyar
doları geçmez diyorlar. Yani Türkiye’nin şuanda acil olarak ihtiyaç duyduğu
paranın çok küçük bir miktarı
Tüm fedakarlıklar dar gelirliden isteniyor.
Ama Man adasına giden dolarcıklardan, onların sahipleri tosuncuklardan hiç ses yok.
Devlet ekonomiden çıksın diye fetva
verenlerin ülkeyi din bezirganlığı yaparak bu hale getirenlerin tutumu
Kenya’nın İlk Başbakanı Jomo Kenyata’nı “Batılılar geldiğinde ellerinde İncil,
bizim ellerimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi
öğrettiler, Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların ellerinde
topraklarımız vardı.” Açıklamasını anımsattı.
Dini kullanarak iktidara gelenler,
emperyalist sömürü düzeninin şakşakcıları bugünlere gelmemizin tek
sorumlusudurlar.
Ülkeyi hem ekonomik olarak ve hem de dış
politika yanlışları ile uçurumun kenarına getirenler sizler olduğunuza göre,
ilk fedakarlığı da sizlerin yapması gerekiyor.
İstenilen fedakarlıklarda ellerindeki
avuçlarındakini vermeleri değil, kamuya ödettikleri masraflarını, batılı uygar
ülke mevkidaşları ile aynı seviyeye
indirmeleri. Örneğin görgüsüzlük işareti sarayın ışıklarını söndürüverin, makam
aracı sayısını azaltın, Özel uçak sayısını azaltın hatta satın elden çıkartın
Türk Hava Yolları size istediğiniz zaman uçak tahsis eder, yer sofrasından
kalkıp lüks saraylarda yaşamayı verin. Yazlık saray inşaatını durdurun, koruma
sayınızı, lüks makam araçlarınızı makul sayıya indirin.
Aslında yapmanız gerekenleri saymak yerine
söylenmesi gereken tek şey, lütfedip
zengin batılı ülkelerdeki mevkidaşlarınız
gibi yaşayın, demektir.
Bugün
geldiğimiz nokta üretmeden tükettiğimiz içindir. Bakın her şeyi Atatürk’e
bağlıyoruz. Bunu yapmaya mecburuz onun 95 sene evvel söylediklerini bile bugün
göremiyorsunuz. Ne demişti Atatürk, “ üretmeden,
tüketen milletler, önce haysiyetlerin, sonra hürriyetlerini kaybederler.”
Sizin
yüzünüzden bir Amerikalı emlakçi bizleri de rencide ediyor, haysiyetimizle
oynuyor.
Bütün
üretim alanlarından çıktık, her şeyi ithal ediyoruz. Bugünkü noktaya işte böyle
geldik. Bırakın artık halka “dış güçlerin oyunu” yalanını söylemeyi. Hata bizde
deme erdemini gösterin.
Bundan
kurtulmanın tek yolu üretmek, üretmek, üretmektir.