Demokratik bir ülkede iktidarı elinde
bulunduranların denetimi, gözetim altında tutulması, demokrasilerde dördüncü
kuvvet olarak nitelenen medyanın-basının- demokratik işlevlerinin önemli bir boyutudur.
Demokrasinin geliştiği batı ülkelerinde
özgürlükler -basın özgürlüğü de-soyut şeyler değildir. Uzun mücadeleler
sonrasında aydınların, kanaat önderlerinin mücadele içinde ağır bedeller
ödeyerek öğrendiği bir takım kazanılmış haklar olarak karşımıza çıkar.
Daha da öz bir biçimde ifade edersek “ Basın
Özgürlüğü” bireyin siyasal iktidarlara karşı yürüttüğü yiğitçe, kahramanca bir savaş olarak görülüyordu.
Bugün gelinen noktada, insanların
yaşadıkları toplumda olan biteni öğrenme hakkı, bu mücadelenin sonucudur..
Bu olan biteni öğrenme hakkı özellikle
de demokrasinin tüm kural ve
kurumlarıyla oturmadığı ülkelerde siyasi iktidarlar tarafından çeşitli gerekçelerle kısıtlanmaya, engellenmeye çalışılmakta ve
insanların yaşadıkları toplumda olup biteni öğrenmesinin önüne geçilemeye
çalışılmaktadır.
Geniş anlamda iletişim özgürlüğü diye
niteleyebileceğimiz bu söz ve basın özgürlüğü, halkın demokratik tercihini en
doğru en sağlıklı şekilde kullanabilmesinin olmazsa olmaz bir şartıdır.
Bireyin ve dolayısıyla bireyler topluluğu
olan halkın demokratik tercihini en doğru ve sağlıklı bir şekilde yapabilmesi
için fikirlerin düşüncelerin özgürce ifade ve açıklanmasının hiçbir şekilde Avrupa İnsan Hakları
sözleşmesinin 10. Maddesinde sayılanlar dışında kısıtlanmaması gerekir.
Bunun tek istisnasının hürriyetleri yok etme
hürriyeti tanınamayacağıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.
Maddesinde, hürriyetlerin demokratik bir toplulukta zaruri tedbirler
mahiyetinde olarak sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.Bunlar Milli Güvenlik,
toprak bütünlüğü ve kamu emniyetidir.
İnsanların yaşadıkları toplumda olup biteni
öğrenme yani bilgiye ulaşma hakkı olduğu
tartışmasız olduğunu göre, bu özgürlüğün salt gazetecinin özgürlüğü düşüncesi
ve kavramı artık çok gerilerde kalmıştır.
Bu özgürlük, gazetecinin değil halkın haber
alma, bilgi edinme özgürlüğüdür.
Artık Türkiye’de de basın özgürlüğünü
gazetecinin özgürlüğü biçiminde algılamayacağız, iletişim hakkını, aydınlanma
hakkı çerçevesinde, bireyin vaz geçilmez temel hak ve özgürlükleri
çerçevesinde anlamak zorundayız.Bu özgürlük,
yani bilgiyi yayma ve bilgi edinme hakkı
demokrasiler için kurucu nitelik taşımaktadır.
Gazetecilik bunu gerçekleştiren iletişim
araçlarından sadece bir tanesidir.Basın özgürlüğünün kısıtlandığı alan Milli
Güvenlik, toprak bütünlüğü ve kamu güvenliğidir.
Milli Güvenlik sınırlamasını, bir bilginin
aktarılmasının engellenmesi değil, bozguncu söylemlerin yasaklanması olarak
algılamak gerekir.
Milli Güvenlik:
Devletin anayasal düzeninin
milli varlığının
bütünlüğünün
milletler arası alanda siyasi
sosyal
kültürel ve ekonomik bütün çıkarlarının yanı sıra
uluslar arası anlaşmalarla kararlaştırılan haklarının
her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve
kollanması olduğuna göre, bunu ihlal etmeyen her türlü düşünce açıklaması,
haber bu gerekçelerle sınırlanamaz, insanlar bu gerekçelerle özgürlüklerinden
yoksun bırakılamaz.
Etnikcilik yapmak, mezhep kavgasını
kışkırtmak, ayrlıkcılığı tahrik etmek elbette düşünce ve ifade özgürlüğü içinde
düşünülemez ve himaye edilemez.
Yani öğrenme hakkı içinde engellenmesi
gereken demokrasinin zehiri olan kargaşa ve kavgadır.
Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, kargaşa
ve kavga çıkartmayı kendilerine bölüp parçalayıp hükmetmeyi bir amaç olarak
gören emperyalistler, yurt içinde kendilerine uygun, kullanabilecekleri
hainleri her zaman bulurlar.
İşte bunlar ülke bütünlüğünün en büyük
düşmanıdır.