Değerli diplomat ve siyaset adamı Onur Öymen, Atatürk’ün
Başkanlık sistemi hakkındaki görüşlerin paylaştığı bir not göndermiş, bazı çok
ufak tefek ilavelerle onu siz değerli
okuyucularımla paylaşıyorum:
“Yeni bir anayasa yapılması ve bu anayasada parlamenter
demokrasi yerine başkanlık sisteminin benimsenmesi düşüncesi son günlerde
yeniden ön plana çıkartıldı.
Üstelik yapılması düşünülen yeni anayasada Atatürk’ün adından
sadece cumhuriyetimizin kurucusu olarak söz edilmesinin ve diğer atıfların
çıkartılması düşüncesinin benimsendiği de iktidarın üst düzeydeki sözcüleri
tarafından söylenmeye başlandı. Ana muhalefet içinde, genel başkanın bilgisi
dahilinde rapor hazırlayan Bekaroğlu’da aynen
rejim değişikliği isteyen AKP’liler gibi,
laikliğin de yeniden tarif edilmesi gereğinden, Türklük yerine
Türkiyelilikten söz edebiliyor.
Parti içinden hiç kimse bu süfliliğe en ufak bir tepki
vermiyor. Bu tepkisiz insanlar sanki partinin bölünmesinden yana bir tutum
sergiliyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, esas amaç, bir rejim değişikliğine gidilmesidir.
Öncelikle şunu belirmek gerekiyor: Anayasamızın 6. maddesi hiç kimsenin
anayasadan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamayacağını açıkça belirtiyor.
Peki, anayasamız yepyeni bir anayasa yapılması yetkisi veriyor mu? Hayır
vermiyor. 175. maddede verilen yetki anayasadaki maddelerde yapılacak
değişikliklerle ilgilidir.
Anayasa uzmanları bir Kurucu Meclis oluşturmadan bugünkü
parlamentoyla yeni bir anayasa yapılamayacağını belirtiyorlar. Bu durumda köklü
bir rejim değişikliği anlamına gelen başkanlık tartışmalarının da anlamı
kalmıyor.
Bu düşüncelerle 22. Ve 23. dönemlerde CHP, iktidarın yeni bir
anayasa hazırlanması önerilerine karşı çıkmıştı. Geçen dönemde ise her nedense
CHP de dahil, muhalefet partileri yeni anayasa hazırlığı sürecine katıldılar.
Anayasa aykırı bir şekilde yepyeni bir anayasa hazırlamak için kurulan komisyona katıldılar.
Bu tartışmalar sürerken
CHP Genel Başkanı da bir
televizyon programında Amerikan tipi başkanlık rejimini görüşmeye hazır olduğu
yolundaki sözleri şaşırtıcı oldu. Oysa Cumhuriyetimizin ve CHP’nin kurucusu
Atatürk bunun tam tersini savunuyordu.
Şu sözler Atatürk’e aittir:
“Şaşarım o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki,
memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu
kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle
bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı
yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması
istenebilir…Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma
getirmedim; sistemsiz ve kanunsuz
tarzda, Reisicumhurlukla Başvekaleti birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam
olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim.”
Atatürk rejim karşıtı hareketlerin ortaya çıkması durumunda
hükümetin başına geçebileceğini söylemiş, ancak o takdirde Cumhurbaşkanlığını
mutlaka bırakacağını belirtmiştir.
Atatürk, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a
şunları söyler: “… Yapacağımız şey basittir; Devlet Reisliğinden ayrılmak ve
Parti’nin başına geçmek. Karşı taraftaki arkadaşlarla birlikte, ilkin beliren
anarşi ve gerilik istidatlarını ortadan kaldırmak, ondan sonra da sükûnetle,
samimiyetle yolumuza devam etmek…Belki bu suretle gayeye daha çabuk, daha kolay
vasıl oluruz.”
“Ya onlar iktidara gelirse?”
“Olabilir. Biz hiçbir zaman, daima iktidarda kalacağız diye
bir iddiada bulunmadık ki.
“ Ya inkılâp esaslarından saparlarsa?...”
“Haaa! Bak, işte bu
olamaz. Sen, ben ve inkılâpların hayatî kıymetini ve hedefini kavramış olanlar,
bu gibileri her zaman bertaraf etmeye ve inkılâp esaslarını muhafazaya muktedir
olacaktır.”
Devletin kurucu iradesini temsil eden Atatürk’ün bu
düşünceleri ortadayken şimdi yeni bir rejim arayışına girilmesi, hatta O’nun
partisi içinde bile Türklüğün, laikliğin, Başkanlık rejiminin tartışılabileceği
yolunda sözlerin söylenmesi düşündürücü ve kaygı vericidir. CHP içinde
Atatürk’ün koltuğunda oturanlar rejimin ve Cumhuriyetin kurucu
iradesinin korunması konusunda herkesten daha duyarlı olmalıdırlar.