14 Nisan günü Avrupa Parlamentosunun içinde
ne ararsan bulunan Türkiye raporunu yayınlandı, hükümette tribünlere mesaj
olmaktan başka hiçbir kıymeti olmayan biz bu raporu “yok sayıyoruz”
açıklamasını yaptılar.
Hiç kimse de “ Sayın Bakan Dur Atma” sen yok
diyince yok olmuyor, demiyor.
Kimse siyasi iktidara 3 Ekim 2005 de büyük
başarı diye halka yutturduğunuz, hatta AB’ni 28. Üyesi olduk diye öğlen vakti
havai fişekler atarak kutlanan AB-Türkiye Müzakere Çerçevesi’nin 10. Maddesi “…
Türkiye bu müktesebatı, katılım tarihindeki haliyle uygulamak zorundadır.
Ayrıca katılım, mevzuat uyumuna ilaveten, müktesebatın zamanında ve etkili
olarak uygulanmasını da gerektirir. Müktesebat sürekli olarak gelişmekte olup,
aşağıdakileri içermektedir” dedikten sonra ve başka Türkiye açısından bağlayıcı
bir çok hükümden başka “Birlik çerçevesinde kabul edilen hukuken bağlayıcı olan veya olmayan diğer işlemler” dediğini
söylemiyor.
O
tarihteki CHP yöneticileri bu sakıncaları, tehlikeleri görerek, bu belgeyi imzalamayın
demişlerdi. Tayyip Bey ve arkadaşları dinlemediler.
Bu belge imzalandıktan sonrahukuken tavsiye
niteliğinde olan bütün belge ve kararlar, Türkiye için bağlayıcıdır. Türkiye
bunları uygulamak zorundadır. Bunu daha işin başında peşinen kabul etmişiz.
Dolayısıyla bugüne kadar çıkmış ve bundan sonra da çıkacak bütün parlamento
kararları Türkiye için bağlayıcı olacaktır.
İşin daha vahimi, raporda, Türkiye’nin
“Ermeni Soykırımı” nı tanınmasını isteyen geçen yılki karar atıf yapılması
üstüne, iktidarından muhalefetinden bir Allahın kulu çıkıp da, “Bak efendi
AHİM’in, devletlerin, parlamentoların, eyaletlerin, belediyelerin bu konuda
karar alamayacağına ve 1915 olaylarının Yahudi Soykırımına benzemediği
konusunda” kararı var, niye ikiyüzlü davranarak, mahkeme kararını yok kabul
ediyorsunuz demek, akıllarına gelmiyor.
Bakın AB Parlamentosu’nun küstahlığı ve buna
tepkisizlik sadece bununla da kalmıyor.
Örneğin, Raporda, Dünyadaki en geniş Roman
nüfusunun Türkiye’de olduğu iddia edilerek, Roman nüfusa eşit haklar verilmesi
gerektiği vurgulanmış
Bir kişinin de aklına “bana, benim
mevzuatımda, Roman kökenli vatandaşlarımızın eşit olmadıklarını, onlara
ayrımcılık yapıldığı anlamına gelecek bir madde göster”, demek gelmiyor.
Raporda, Kürt sorunun şiddete dayalı çözümlenmemesi
gerektiğine de yer vermişler.
Bu raporu kaleme alanlar, PKK’nın
Türkiye’nin Anayasasını, devlet yapısını, kendi özerklik talepleri
doğrultusunda değiştirmek istediklerin bilmiyorlar mı?
Elbette biliyorlar. Hangi etnik kökenden,
hangi dinden,hangi mezhepten gelirse gelsin bütün vatandaşları ayırımsız
kapsayan Türk milleti kavramını bilmiyorlar mı?
Elbette biliyorlar, ama yüz yıldır kendi
menfaatleri gereği Türkiye’yi Sevr’e göre bölmek için Türkiye’yi Kürtlere veya
başkalarına köklü tavizler verdirmeye uğraşıyorlar.
İşte 3 Ekim 2005 de imzalanan “Müzakere
Çerçeve Belgesi”nden sonra, “Biz bu raporu yok sayıyoruz” demekle rapor yok olmuyor.
Tabii rahatsınız, bunu takip edip sizin
suratınıza vuracak, halka doğruları anlatacak
bir muhalefet yok..
14 Nisan günü Avrupa Parlamentosunun içinde
ne ararsan bulunan Türkiye raporunu yayınlandı, hükümette tribünlere mesaj
olmaktan başka hiçbir kıymeti olmayan biz bu raporu “yok sayıyoruz”
açıklamasını yaptılar.
Hiç kimse de “ Sayın Bakan Dur Atma” sen yok
diyince yok olmuyor, demiyor.
Kimse siyasi iktidara 3 Ekim 2005 de büyük
başarı diye halka yutturduğunuz, hatta AB’ni 28. Üyesi olduk diye öğlen vakti
havai fişekler atarak kutlanan AB-Türkiye Müzakere Çerçevesi’nin 10. Maddesi “…
Türkiye bu müktesebatı, katılım tarihindeki haliyle uygulamak zorundadır.
Ayrıca katılım, mevzuat uyumuna ilaveten, müktesebatın zamanında ve etkili
olarak uygulanmasını da gerektirir. Müktesebat sürekli olarak gelişmekte olup,
aşağıdakileri içermektedir” dedikten sonra ve başka Türkiye açısından bağlayıcı
bir çok hükümden başka “Birlik çerçevesinde kabul edilen hukuken bağlayıcı olan veya olmayan diğer işlemler” dediğini
söylemiyor.
O
tarihteki CHP yöneticileri bu sakıncaları, tehlikeleri görerek, bu belgeyi imzalamayın
demişlerdi. Tayyip Bey ve arkadaşları dinlemediler.
Bu belge imzalandıktan sonrahukuken tavsiye
niteliğinde olan bütün belge ve kararlar, Türkiye için bağlayıcıdır. Türkiye
bunları uygulamak zorundadır. Bunu daha işin başında peşinen kabul etmişiz.
Dolayısıyla bugüne kadar çıkmış ve bundan sonra da çıkacak bütün parlamento
kararları Türkiye için bağlayıcı olacaktır.
İşin daha vahimi, raporda, Türkiye’nin
“Ermeni Soykırımı” nı tanınmasını isteyen geçen yılki karar atıf yapılması
üstüne, iktidarından muhalefetinden bir Allahın kulu çıkıp da, “Bak efendi
AHİM’in, devletlerin, parlamentoların, eyaletlerin, belediyelerin bu konuda
karar alamayacağına ve 1915 olaylarının Yahudi Soykırımına benzemediği
konusunda” kararı var, niye ikiyüzlü davranarak, mahkeme kararını yok kabul
ediyorsunuz demek, akıllarına gelmiyor.
Bakın AB Parlamentosu’nun küstahlığı ve buna
tepkisizlik sadece bununla da kalmıyor.
Örneğin, Raporda, Dünyadaki en geniş Roman
nüfusunun Türkiye’de olduğu iddia edilerek, Roman nüfusa eşit haklar verilmesi
gerektiği vurgulanmış
Bir kişinin de aklına “bana, benim
mevzuatımda, Roman kökenli vatandaşlarımızın eşit olmadıklarını, onlara
ayrımcılık yapıldığı anlamına gelecek bir madde göster”, demek gelmiyor.
Raporda, Kürt sorunun şiddete dayalı çözümlenmemesi
gerektiğine de yer vermişler.
Bu raporu kaleme alanlar, PKK’nın
Türkiye’nin Anayasasını, devlet yapısını, kendi özerklik talepleri
doğrultusunda değiştirmek istediklerin bilmiyorlar mı?
Elbette biliyorlar. Hangi etnik kökenden,
hangi dinden,hangi mezhepten gelirse gelsin bütün vatandaşları ayırımsız
kapsayan Türk milleti kavramını bilmiyorlar mı?
Elbette biliyorlar, ama yüz yıldır kendi
menfaatleri gereği Türkiye’yi Sevr’e göre bölmek için Türkiye’yi Kürtlere veya
başkalarına köklü tavizler verdirmeye uğraşıyorlar.
İşte 3 Ekim 2005 de imzalanan “Müzakere
Çerçeve Belgesi”nden sonra, “Biz bu raporu yok sayıyoruz” demekle rapor yok olmuyor.
Tabii rahatsınız, bunu takip edip sizin
suratınıza vuracak, halka doğruları anlatacak
bir muhalefet yok..