1 Kasım seçiminin tek kazananı vardır; O da
siyasal rüştünü ispat eden Ahmet Davutoğlu’dur. Dolayısıyla da genel başkanı
olduğu AKP’dir.
Seçimin kaybedenleri ise, ister Mecliste
temsil edilsinler ister edilmesinler tüm muhalefet partileridir.
Hiçbir muhalefet partisinin, bu seçimden
başarıyla çıktığını söyleme hakkı yoktur.
Muhalefet partisi sözcülerinin
açıklamalarına bakılırsa, hepsi ağız birliği etmişçesine, seçim sürecinin
olağanüstü şartlar altında geçtiğini söylüyorlar.
Olağanüstü dönemdeki sıkıntıların bedelini, halka umut ve heyecan veren bir muhalefet
partisi varsa, daima iktidar partileri
öderler.
Muhalefet partilerinin tek doğru söylediği
şey olağanüstü şartlarda bir seçime gidilmiş olduğudur.
7 Haziran
1 Kasım dönemi arasında muhalefet partileri, halkın nabzını tutup,
halkın en büyük sorunun ne olduğunu anlayamamışlardır.
Ana muhalefet partisi maalesef kendisi
olmaktan uzaklaşmış, , terör örgütünün siyasal uzantısı olan ve bu nedenle
de terörle arasına mesafe koymamış olan
HDP’nin peşine takılmış, o ne söylerse ona destek verir hale gelmiştir.
Sadece bunu yapmakla da kalmamış, bu ülkenin
ordusuna, aydınlarına kumpaslar kurup, onların zindanlarda sürünmesini sağlayan
Fettullah Gülen Cemaatiyle iş tutar hale gelmiştir.
Partinin genel başkanı da 1 Kasım gecesi
seçim hezimeti üzerine basın
mensuplarının önüne çıkıp, “seçim çalışmalarımız sırasında adaylarımıza en ufak
bir olumsuz tepki gelmemiştir” diyebilmiştir. Bunu da başarıları olarak göstermiş
ve partililerin aklıyla alay edercesine, “Oylarımızı ve milletvekili sayımızı
az da olsa arttırdık” diyebilmiştir.
On dört yıldır yıpranmış, tükenmiş AKP
karşısında, elde edilen oy ve milletvekili sayısındaki çok küçük artışın kendi
başarısından ötürü değil, seçime iştirak eden seçmen sayısının artışı ve
meclisteki diğer iki partinin hatırı sayılır oy kayıplarının, doğal sonucu
olduğunu dahi algılayamamıştır.
Halbuki Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı,
2004 yerel seçimlerindeki çok küçük oy kaybını gerekçe gösterip, o tarihte bir
grup milletvekili ile birlikte seçimli olağanüstü kurultay istediğini unutmuş
görünmektedir.
Bir ana muhalefet partisi için seçim
başarısı ya tek başına iktidar olmaktır, ya da en azından seçimlerden birinci,
parti olarak çıkarak koalisyonun büyük ortağı olmaktır.
Kendisi de seçimlerden evvel çıktığı
televizyon programlarında başarının tek kıstasının “İktidar olmak” olduğunu
söylüyordu.
Şimdi ne değişti de, bu başarı ölçütü terk
edilerek, % 0.7 lik bir oy artışını başarı olarak gösterebilmektedir.
1 Kasım seçim sonuçları göstermiştir ki 7
Haziran’da HDP’ye giden CHP oyları ihmal edilebilecek kadar çok küçük
oranlardadır.
Bu yönetim anlayışı ile CHP geleneksel
tabanından kayıplar vermeye başlamıştır. MHP seçmenin kentlisi de bu seçim de
CHP’ye oy vermiştir. HDP’ye gittiği iddia edilen oylardan da geriye dönüş
olduğu kabul edilirse o zaman geleneksel CHP tabanı kendi partisine oy vermemiş
olmaktadır.
CHP bunun sebeplerini iyice incelemelidir. CHP
tabanı CHP’de genel başkanın değişim diye nitelediği, aslında açıkça terör
örgütünün siyasal uzantısı partinin
peşine takınılmasından rahatsızdır.
Ana akım
medya, Tayyip Erdoğan’dan duyduğu rahatsızlık nedeniyle CHP Genel Başkanına
bugüne kadar hiçbir siyasetçiye göstermediği toleransı göstermiştir.
O kadar göstermişlerdir ki; bir televizyon
konuşması sırasında üç dakika arayla sarf ettiği çelişkili söylemlerini,
gaflarını, konulara hakim olamamasını görmezden gelmişlerdir.
Çevresinde ki yolsuzluk söylemlerine
gözlerini ve kulaklarını kapayarak görmezden ve duymazdan gelmişlerdir.
Basın desteğine ve siyasal atmosferin bu
kadar elverişli olmasına rağmen
başarısız olan Kılıçdaroğlu’nun gecikmeden istifa edip, Cumhuriyet Halk
Partisi’nin ve Türk demokrasisinin önünü açması gerekmektedir.
Bunun örnekleri demokrasinin yerleştiği
ülkelerde çoktur. Daha çok yeniler de İngiltere de, oylarını arttıran ama
iktidar ya da iktidar ortağı olamayan üç partini genel başkanları istifa
etmiştir.
Başarısız olanın istifa etmesi erdemli bir
davranıştır.Bu erdemi gösterip istifa eden genel başkanlar, toplumdaki
saygınlıklarını korurlar ve onurları ile yaşarlar.