Son yıllarda bazılarında, özellikle de 1
Kasım seçimlerindeki büyük hezimetten sonra, Cumhuriyet Halk Partisi köklerine
dönecek diye büyük bir korku başladı.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin özüne dönmesi
demek,bugün inkar edilen devrimci, halkçı ve laik niteliklerine geri dönmesi
demektir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin devrim anlayışı
sürekliliği içerir, Bir dönem de gerçekleştirilen köklü değişiklik boyutuyla
sınırlı kalamaz.Bu ilericiliğinin gereğidir.
Bunu anlayabilmek için 1961 Anayasasının
hazırlanmasında, eğer çağdaş uygarlığa hakim olmuş görüşler egemen olmuşsa,
bunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin 12
Ocak 1959 daki 14. Kurultayında kararlaştırdığı ilk hedefler bildirgesinin
büyük katkısı olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi etnik kördür. Ama etnik
kör olmak demek bölücüleri CİA ajanlarını kucaklamak değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi Kürt kökenli vatan
evlatlarını, bazılarının söylediği gibi dışlamaz; tam aksine onları ağaların,
şeyhlerin, derebeylerin kulları olmaktan kurtarıp, birey olabilmeleri için çaba
sarf eder.
O bölgeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi eleştirilecekse,
planlayıp da gerçekleştiremediği toprak reformu nedeniyle eleştirilebilinir.
Eğer zamanında, yani 1930’larda o toprak
reformu gerçekleştirilebilseydi, Türkiye bugün birinci sınıf bir demokrasiye
sahip olurdu.
Cumhuriyet Halk Partisi geçmişinde merkez sağdan bir çok siyaset
adamına kapılarını açmıştır. Ama onlar kendi düşüncelerini partiye taşımadılar,
bu partinin değerlerini benimseyerek geldiler.
Hürriyet Partisinden ayrılanların Cumhuriyet
Halk Partisine katılmaları bunun çarpıcı örneğidir.
Cumhuriyet Halk Partisi köklerine döndüğü
zaman, Genel Başkanlar ABD büyük elçileri
ile otel köşelerinde gizli saklı görüşmeler
yapmazlar, açıkça görüşürler.
“Bu
ülkede neyin, nerde ve ne kadar ekileceğine biz karar veririz” diyerek haykırırlar.
Yani ülkenin ve partinin sorunlarını yabancılarla
konuşmazlar. Onların bizim iç sorunumuz olduğunu bilirler.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin köklerine
dönmesi demek; eğer soydaşlarını koruması, ulusla arası hukuktan kaynaklanan
bir hak ise, bu hakkı Kıbrıs’ta olduğu gibi, kimsenin icazetini almadan, milli onurunu
koruyarak “Barış Harekatı” yaparak gerçekleştirebilmesi demektir.
Cumhuriyet Halk Partisi haksız olarak suçlandığı
gibi İslami kesime hiç kapısını
kapatmadı, sırtını dönmedi, tam aksine onlara kucak açtı. Mübadele ve ondaki
temel mantık incelerse bu görülür.
Kast edilen, kurucu önderimize kefere
diyen haysiyet yoksunlarını benimsemek
ise, onları Cumhuriyet Halk Partisi elbette bağrına basmayacaktır.
Elbette kutsal din duygularını siyaset ticaret eksenine oturtanları bağrına
basmayacaktır, onlara hep sırtını dönecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi, “Din layık olduğu
yere, insanların vicdanına bırakılmıştır” özlü sözün arkasındadır.
Bu partinin kurucuları kendi ceplerinden
Camii yaptırmışlardır. Ama bizim anlayışımızda dini kutsal yerine, inanların vicdanına
bıraktığımız için onu sömürmediler,
bunun da reklamını yapmadılar.
Bu partinin tarihinde aydın din adamlarının Başbakanlık ve Bakanlık koltuğunda oturtulması vardır.
İzmir ve Onuncu yıl Marşlarına duyulan antipatiyi de anlamak
mümkün değil.
Biri direnişin simgesi diğeri ise ilk on
yılda yapılanların ve bir ulusun kendisine güveninin şiirsel anlatımı.
O güzelim İzmir Marşı’na olan bu nefret,
güzel İzmir’in yobazlığa geçit vermemesini anımsattığı için mi? Yoksa doğrudan
doğruya o gün emperyalizme, günümüzde de müstebite karşı direnişin sembolü
olmasından mı?
Ya da adını bile duymak istemediğiniz, “Yaşa
Mustafa Kemal Paşa” denmesinden mi?
Bu duygunuz Atatürkçülerden korkunuzdan mı,
yoksa nefretinizden mi?
Korkmamanız gerekir, Atatürkçüler egemen
olduğu gün, bu ülkede hukuk egemen olacağı için her birey özgür olacaktır. O
Cumhuriyet Halk Partisi, Hukuk Devrimin yapmış partidir.
Nefret, kişilerin duygusal bir yaklaşımıdır,
ona başkalarının yapabileceği bir şey yoktur, ama bir şeyi unutmamak gerekirki,
kin ve nefret, insan yüreği için yüktür.