Belki sizlerde de
dikkat ettiniz,geçtiğimiz Cuma akşam
Ekrem İmamoğlu Tele 1 TV Uğur Dündar'ın programındaydı. Hakkını teslim etmek
lazım, ne zaman söz Atatürk'e gelse İmamoğlu'nun da gözleri parlıyor,
İstanbul'da Atatürk'ü "yaşatmak" için neler yapacağını içtenlikle
anlatıyor. Bu tavrı beni çok etkiliyor.
Konu bir ara, hava
limanından Atatürk adının silinmesinden sonra, İstanbul'da hiçbir büyük eserde
Atatürk'ün adının kalmadığına geldi. Programa katılan Yılmaz Özdil, bunun büyük
bir eksiklik olduğuna değinerek, yeni hava limanına Atatürk isminin taşınabileceğinden
söz etti. İmamoğlu da bunun tartışılması gerektiği mealinde bir cevap verdi.
Gerçekten, pistlerinin
tahrip edilmesi, hastane yapılması ve hastaneye bir doktorun adının
verileceğinin açıklanmasından sonra, İstanbul'da "Atatürk Havalimanı"
havalimanı olmaktan çıktı ve dolayısıyla Atatürk adıyla anılan bir tesis
kalmamış oldu. Bu durumda bence, şimdilik "İstanbul Havalimanı"
olarak adlandırılan yeni havalimanına Atatürk adının taşınması için güçlü bir
çağrı yapmanın tam zamanıdır.
Böyle bir girişim,
tahmin edilecek ismi vermek için uygun zamanlama kollayan iktidarı zora
sokar.
Ankara Palas üzerinde de
ayrıca biraz durmak gerekiyor.
Bilindiği üzere Ankara
Palas birkaç yıl öncesine kadar Dışişleri Bakanlığı uhdesinde "Devlet
Konuk Evi" olarak hizmet görmekteydi. Atatürk'ün isteği üzerine 1920'lerin
sonlarında inşa edilmiş, o zamana göre çok çağdaş, bizzat Atatürk'ün modern
şehir hayatından örnekler gösterdiği, yabancı konuklarını ağırladığı bir
tesisti. Bu niteliği dolayısıyla, Atatürk ile özdeşleşmişti.
Dışişleri Bakanlığı,
bütün maddi imkansızlıklarına rağmen, Atatürk'ün hatırasına saygıda kusur etmemişti,
Ankara Palas'ı yaşatmaya çalıştı. Palas'ın kabul alanlarındaki duvarları
Atatürk'ün verdiği davetlere ilişkin fotoğraflarla süslendi. Atatürk'ün
kullandığı ve ihtimamla korunan mobilya parçaları büyük salonun kordonla
ayrılmış bir köşesinde muhafaza edilirdi.
Maalesef, Atatürk'ün
aziz hatırasına yapılan hoyratça saldırılardan Ankara Palas da kurtulmadı.
Dışişleri Bakanlığı bünyesinden alınıp "Külliye"ye devredildi. Bu
yapılırken, birilerinin aklına,
Atatürk'ün aziz hatırasına saygısızlık edilmemesi gerektiğini söylemek gelmedi.
Palas'ın, bir süre dini toplantılar düzenlenmek için kullanıldığı duyuldu. Son
olarak etrafı kalın örtülerle çevrilmiş durumdaydı. Örtünün arkasında Palas'a
ne yapıldığı da hiç merak konusu olmadı. İnşallah arkasından bir görgüsüzlük
anıtı çıkmaz.
Tıpkı, Ankara'da yine
Atatürk ile özdeşleşmiş, Söğütözü bağ evinin, AOÇ Merkez Lokantası'nın ve aklımıza
şimdi gelmeyen başka mekanların Atatürk'den koparılırken yine o birilerinin tepkisiz kalmaları gibi.
Adaylıklarından
başlayarak, bir kısım partili tarafından kökten CHP’li değiller diye
eleştirilen Yavaş ve İmamoğlu'nun Atatürk'ü içtenlikle anmaları çok
duygulandırıcı oluyor doğrusu.
İktidarın anma günleri de sadece siyasi şova dönüşüyor.
İstanbul’un fethini böyle göstermelik etkinliklerle kutlayacaklarına şehrin münasip
bir noktasına örneğin kız kulesinin olduğu noktaya, Atatürk’ün arzusuna uygun
bir Fatih anıtı yapabilirlerdi, ama bunu Atatürk’ün arzusu olduğu için
yapmamışlardır Artık bu saten sonra yapsa yapsa onu İmamoğlu yapar.
O Atatürk’ün hatırasına saygı duyduğu için bunu yapar.
Nitekim ”Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bir vasiyetini yerine getirmek
bizim için onurdur. Atamızın örnek bir tarihi lider olarak gördüğü Fatih Sultan
Mehmet Han'ın heykelini şehrimize yakışır bir noktada ve şekilde hayata
geçireceğiz.". demiştir.
Mansur Yavaş’da Atatürk Orman çiftliğinden kiraladığı tarım
alanı üzerinde, Ankaralı çiftçiye dağıtmak üzere “yem tohumu” üretmeye başladı.
Atatürk’ü anmak böyle kalıcı iz bırakıcı davranışlarla olur.
İki başkanında yaptıkları, yapacakları Atatürk’e gerçek saygının işaretleridir.
25 yıldan yıldan fazla AKP’li belediye başkanlarının böyle
bir şeyi düşünmemelerinin sebebi bunların
Atatürk’ün arzusu olmasından yani Atatürk düşmanlığından kaynaklanıyor
olmasıdır herhalde.