Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması
tartışmalarının yapıldığı günlerde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, “Bir defaya mahsus olmak üzere tüm dokunulmazlıkların kaldırılması
önümüze gelirse evet diyeceğiz demişti.
Anayasaya sadakat yemini etmiş bir siyaset
adamının, böyle bir şey söylemesi mümkün değildir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı bu sözü söylemiş ve Cumhuriyet Halk Partili Milletvekillerinin
büyük çoğunluğu Meclisteki oylama da buna destek vermişlerdir.
Bu davranış, Anayasayı bir kere delmekten
bir şey olmaz diyen Turgut Özal mantığıdır.
Hep yazıp, söylediğimiz gibi, milletvekili
dokunulmazlığı yani yasama dokunulmazlığı, milletvekillerine sağlanan kişisel
bir ayrıcalık değil, parlamentonun bağımsızlığına bütünlüğüne ve de özellikle muhalefet partilerinin
korunmasına olanak veren kamu yararına yönelik bir güvencedir.
Nitekim bu güvenceye anayasamızda o kadar
önem vermektedir ki, diğer meclis kararlarının aksine dokunulmazlığın
kaldırılması kararları aleyhine Anayasa Mahkemesine başvurulabilmektedir.
Yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede bu
güvence her zamankinden daha da önemlidir.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu, bu tehlikeyi
görememiştir. Bugün Enis Berberoğlu, Musa Farsioğlu ve Leyla Güven’in yaşadıkları bu öngörüsüzlüğün eseridir.
Topluca dokunulmazlıkların kaldırılması ile milletvekillerinin kendilerini savunma hakları
ellerinden almıştır. Meclis İçtüzüğünün 134. Maddesine göre
dokunulmazlığının kaldırılması istenen
milletvekili isterse hazırlık komisyonunda, karma komisyonunda ve genel kurulda
kendisini savunabilme hakkına sahiptir. İşte bu ellerinden alınmıştır.
Artık bu anayasaya aykırı olduğu bilinen bir
işleme destek verdikten sonra, bugün yapılanlar, söylenenler, timsah göz
yaşlarıdır.
Bir kısım milletvekilleri şimdi ya Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali kararı verirse ne olacak” diyorlar.
Anayasanın 84. Maddesinin 2. Fıkrası kesinleşmiş mahkeme kararının genel kurula
bildirilmesiyle, milletvekilliğinin düşeceğine amirdir.
Anayasaya aykırı bir işlemi sizin
desteğinizle Meclisten geçirmiş bir iktidar partisinin bu konuda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararını bekleyeceğini mi zannediyorsunuz. Eğer hakikaten
böyle bir beklenti içine girdiyseniz, acınacak haldesiniz demektir.
Yargıyı emir komuta zinciri içine almış, basını
susturmuş bir iktidardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının sonucunu
beklemesini istemek, saflık ötesi olur.
Öngörüsüzlük, aymazlık sadece bu anayasaya
aykırı olduğunu bildikleri bir düzenlemeye evet demekle sınırlı değil.
Berberoğluna yaptırılan o açıklamayı, Kılıçdaroğlu bir Salı gurup
toplantısında kendisi yapabilirdi, ya da Berberoğlu Meclis çatısı altında
yapabilir. Kürsü muafiyetinden istifade edilebilinirdi.
Tabii bunları beklemek çok safça oluyor.
Yüksek Seçim Kurulunda yedek üyelerinde asil üyeler gibi bütün kararlara
katılıp oy vermelerine-ki bu da anayasaya aykırıdır-bir kompleks sahibinin
telkinleriyle göz yumar hatta destek verirseniz bugün yaşananlara tepki vermenizi anlamak
mümkün değildir.
İşte bugüne kadar anayasaya aykırı işlemlere
göz yumarak ülkenin geldiği nokta budur.
Akla, hırsızın hiç mi kabahati yok, öz
deyişini getirebilir, bunu söyleyebilmen için hırsıza karşı tüm tedbirleri
almış olman gerekir. Hem yardım edip hem de ağlama hakkınız olamaz.
Geriye doğru bir bakın bugünlerde
yaşadığımız olumsuzluklarda katkılarınız olduğunu göreceksiniz.
Anayasa bir kere delinmeye başladığı zaman
nerede duracağı belli olmaz.Bugün yaşananlar işte tamda odur.
Bugünleri öngöremediniz. Bir kere de öz
eleştiri yapın Türk siyasi tarihine belki böyle geçersiniz.