5 Haziran 2020 Cuma

ÖNGÖRÜSÜZLÜK



Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması tartışmalarının yapıldığı günlerde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir defaya mahsus olmak üzere tüm dokunulmazlıkların kaldırılması önümüze gelirse evet diyeceğiz demişti.
Anayasaya sadakat yemini etmiş bir siyaset adamının, böyle bir şey söylemesi mümkün değildir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bu sözü söylemiş ve Cumhuriyet Halk Partili Milletvekillerinin büyük çoğunluğu Meclisteki oylama da buna destek vermişlerdir.
Bu davranış, Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz diyen Turgut Özal mantığıdır.
Hep yazıp, söylediğimiz gibi, milletvekili dokunulmazlığı yani yasama dokunulmazlığı, milletvekillerine sağlanan kişisel bir ayrıcalık değil, parlamentonun bağımsızlığına bütünlüğüne ve de özellikle muhalefet partilerinin korunmasına olanak veren kamu yararına yönelik bir güvencedir.
Nitekim bu güvenceye anayasamızda o kadar önem vermektedir ki, diğer meclis kararlarının aksine dokunulmazlığın kaldırılması kararları aleyhine Anayasa Mahkemesine başvurulabilmektedir.
Yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede bu güvence her zamankinden daha da önemlidir.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu, bu tehlikeyi görememiştir. Bugün Enis Berberoğlu, Musa Farsioğlu ve Leyla Güven’in  yaşadıkları bu öngörüsüzlüğün eseridir. 
Topluca dokunulmazlıkların kaldırılması ile  milletvekillerinin kendilerini savunma hakları ellerinden almıştır. Meclis İçtüzüğünün 134. Maddesine göre dokunulmazlığının  kaldırılması istenen milletvekili isterse hazırlık komisyonunda, karma komisyonunda ve genel kurulda kendisini savunabilme hakkına sahiptir. İşte bu ellerinden alınmıştır.
Artık bu anayasaya aykırı olduğu bilinen bir işleme destek verdikten sonra, bugün yapılanlar, söylenenler, timsah göz yaşlarıdır.
Bir kısım milletvekilleri şimdi ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali kararı verirse ne olacak” diyorlar.
Anayasanın 84. Maddesinin 2. Fıkrası kesinleşmiş mahkeme kararının genel kurula bildirilmesiyle, milletvekilliğinin düşeceğine amirdir.
Anayasaya aykırı bir işlemi sizin desteğinizle Meclisten geçirmiş bir iktidar partisinin bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını bekleyeceğini mi zannediyorsunuz. Eğer hakikaten böyle bir beklenti içine girdiyseniz, acınacak haldesiniz demektir.
Yargıyı emir komuta zinciri içine almış, basını susturmuş bir iktidardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının sonucunu beklemesini istemek, saflık ötesi olur.
Öngörüsüzlük, aymazlık sadece bu anayasaya aykırı olduğunu bildikleri bir düzenlemeye evet demekle sınırlı değil.
Berberoğluna yaptırılan  o açıklamayı, Kılıçdaroğlu bir Salı gurup toplantısında kendisi yapabilirdi, ya da Berberoğlu Meclis çatısı altında yapabilir. Kürsü muafiyetinden istifade edilebilinirdi.
Tabii bunları beklemek çok safça oluyor. Yüksek Seçim Kurulunda yedek üyelerinde asil üyeler gibi bütün kararlara katılıp oy vermelerine-ki bu da anayasaya aykırıdır-bir kompleks sahibinin telkinleriyle göz yumar hatta destek verirseniz  bugün yaşananlara tepki vermenizi anlamak mümkün değildir.
İşte bugüne kadar anayasaya aykırı işlemlere göz yumarak ülkenin geldiği nokta budur.
Akla, hırsızın hiç mi kabahati yok, öz deyişini getirebilir, bunu söyleyebilmen için hırsıza karşı tüm tedbirleri almış olman gerekir. Hem yardım edip hem de ağlama hakkınız olamaz.
Geriye doğru bir bakın bugünlerde yaşadığımız olumsuzluklarda katkılarınız olduğunu göreceksiniz.
Anayasa bir kere delinmeye başladığı zaman nerede duracağı belli olmaz.Bugün yaşananlar işte tamda odur.
Bugünleri öngöremediniz. Bir kere de öz eleştiri yapın Türk siyasi tarihine belki böyle geçersiniz.