Birileri kin ve nefret duygusuyla “Bizi
hala 1930’ların CHP’si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Yeni
şeyler söylüyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz.” diyorlar.
1930’ların dünyasına bir göz atarsanız,
kuzeyimizde bir komünist dikta, Avrupa’da İtalya, Almanya, İspanya ve Portekiz’
de faşist diktatörlükler, Avrupa monarşilerinin çoğunda daha demokrasi tam
anlamıyla yeşermemiş bile.
Ya Türkiye ne halde? Okur yazar oranı yüzde
bir buçuklarda, bütün aydın gençlerini, Çanakkale’den başlayarak Kurtuluş
Savaşında kaybetmiş bir toplumla, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden bir
Cumhuriyet kurma ve yaşatma mücadelesi içinde.
Bugün olduğu gibi, o günün “Düvel-i
Muazzama”sı, ilk olarak Musul Kerkük sorununda, sonra Hatay meselesinin
gündemde olduğu günlerde dahili
işbirlikçilerini kullanmayı, etnik ve dinci ayaklanmalar çıkartmayı bir alışkanlık haline getirmişlerdi.
Bütün bu olumsuz şartlarda başarılanları
görmezden gelip, “Biz hala otuzların CHP’si değiliz” diyebilenlerin,
akıllarının alamayacağı devrimleri gerçekleştirmişlerdir o tarihlerde.
Tevhidi Tedrisat Kanunu, Tekke ve Zaviyelerin
Kapatılması Hakkında Kanun, kadın erkek eşitliğinin sağlandığı çağdaş bir
Medeni Kanunla beraber Türk Hukuk devrimi, uygar dünyanın kullandığı
uluslararası takvimin ve Türk
harflerinin kullanılmaya başlanması ve bazı
unvan ve lakapların kullanılmasının engellenmesi ve bazı çağdışı kisvelerin
giyiminin yasaklanması.
Bu yasalar çağdaş bir toplum yaratmak
için çıkarıldı.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkı ne
zaman verildi hiç düşündünüz mü?
1930’lar Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınların siyasi haklarını kazanması için
gerekli yasaların çıkarılmasını ifade eder. Kadınların siyasi hayatta seçme ve
seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk Devrimleri’ndendir
1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa
ile önce belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar
meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme
hakları, 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği
ile tanındı.
Hiç düşündünüz mü?
O dönemde kaç kilometre demiryolu
millileştirildi?
1928 den 1938’e kadar millileştirilen
demiryolu 3387 kilometredir.
O günün teknolojisiyle, borçlanmadan kaç kilometre demiryolu
yapıldı.
2815 kilometre demiryolu yapıldı..
O faşistlikle suçladığınız, izlerini
silmeye çalıştığınız Büyük Önder ve Silah arkadaşları, bugün dünyanın en önemli
arkeoloji müzelerinden biri olan Anadolu Medeniyetleri Müzesini 1921 yılında,Ekim I936′da da Ankara Devlet Konservatuarını açtığını biliyor
muydunuz?
Atatürk,
Türk toplumunun tutuculuktan kurtulup, özgür düşünceye yönelmesinde bilim,
kültür ve sanatın önemli olduğunu bildiği için bu konservatuarı açmıştı.
O dönem’de
bu ülkenin hiçbir değerini satmadan, Anadolu boz kırındaki aç ve çıplak vücutlu
insanların çabasıyla yapılan sanayi hamlesini hiç düşündünüz mü?
Kin ve
nefret duygusuyla suçladığınız Atatürk bir ortaçağ toplumundan yola çıktı.
Sınıf, cinsiyet, ırk, din ayırımı olmadan,
tüm yurttaşlar arasında “hukuksal
eşitliği” hayata geçirmeyi başardı.
Yeni
şeyler söylüyormuşlar.
Ne
söylüyorsunuz? İçeriğini bilmediğiniz açılıma evet demek ilericilik mi?
Eğer
ülkenin bölünmesi, 1930’ların CHP’sini beğenmeyenler için önemli değilse
bizler için çok önemli.
Hem bu
partide görev alacaksın, hem de bu partinin tarihine dil uzatacaksın.
Bunu
yapan bir parti var, Tayyip Erdoğan var,
O zaman
Tayyip beyin partisine gideceksin. O bunu sizlerin sayesinde zaten yapıyor.Sizler
de ona katkıda bulunursunuz.
Biz din
ve devlet işlerini ayırırız. Dini kutsal yerine,yani kişinin vicdanına
bırakırız.
Kimseye
yaranmak içinde bundan taviz vermeyiz Dini
simgeleri, kutsal değerleri istismar
ederek siyaset yapıp oy toplamaya
çalışmayız.
“Nabza göre şerbet vermeyi” ilkesizlik kabul ederiz.
Eğer
CHP’yi eleştirmek istiyorsan, Devrimci ve Halkçı niteliğimizden uzaklaştık de,
en azından tesadüfen de olsa doğru bir
şey söylemiş olursun.