Ülke, adına “Türk tipi başkanlık sistemi
dediğimiz” dünyada hiçbir demokratik ülkede eşi görülmeyen bir sistemle
yönetilmektedir daha doğru bir söylemle yönetilememektedir.
Bu sistem Türkiye’ye dışardan empoze edilmiş,
bir sistemdir. Hatırlanacağı üzere Amerikan istihbarat örgütü , Türkiye’nin
parlamenter demokratik sistemle yönetildiği dönemi eleştirirken, “ Hükümeti İkna Etsek Meclis,
Onu Etsek Ordu, Onu Etsek Yargı Karşımıza Çıkıyor, tek adamı ikna etmek her zaman daha kolaydır” şeklinde raporlar
düzenliyorlardı.
İşte bugün ülkemizde
geçerli olan sistem, CİA’cıların tanımladığı bu tek adam rejimidir.
Şimdi bu cümledeki
özneleri inceleyelim. Hükümet = Cumhurbaşkanı
Ordu=tamamen Cumhurbaşkanının kontrolünde.
Yargı = tüm üst yargı üyelerini ve onları atayanları (HSYK üyelerini )
cumhurbaşkanı atıyor.
Yani milli hakimiyet,
hakimiyetin tecelli gâhi olması gereken TBMM, tek adamın belirlediği kişilerden
oluşan, onun dediğinden dışarı çıkamayan insanlardan oluşmuş bir kurum haline
gelmiş, yani milletin gücü üstünde bir tek adamın gücü oluşmuş oluyor.
Bugün çoğunluk
partisi konumundaki AKP’nin bir geçmişi yoktur, geçmişi olmadığı içinde bir
demokrasi kültürü yoktur.
Bu durum içeride
dilediğini rahatlıkla yapma kolaylığı kendisine vermekte ama, dış baskılara
karşı kendisini çok güçsüz bırakmaktadır.
Parlamenter
demokrasilerde ülkeleri yöneten iktidarlar, dış baskılarla karşılaştıkları
zaman istenen tavizler karşısında “ Ben
bunu yapamam, muhalefet ayağa kalkar dünyayı bana dar ederler” diyerek dış
baskıları savuştururlar.
Ama bugün iktidarın
bunu yapma, söyleme şansı maalesef yok. Böyle bir savunma yapmaya kalksa hemen
kendisine sen her şeyin tek hakimisin derler.
Nitekim Trump’ın
söylemi de bunu doğruluyor.
Dikkat edilirse bugün
muhalefet partileri yarım ağızla tek adam rejimine karşı olduklarını, ne olduğu
söylenmeyen, soyut bir söylemle “Güçlendirilmiş
Parlamenter sistem” istediklerini dile getirmektedirler.
Bugüne kadar da hiç
birisinin bu konuda bir çalışması olduğunu duymadık.
Tabii muhalefet
partilerinin bu söylediği soyut söz kimsede bir heyecan ve merak uyandırmıyor.
Uyandırmamasının
nedeni, kendi partilerinde demokrasiyi işletmeyen kişilerin iktidara geldikleri
zaman ülkede demokrasiyi işleteceklerine inanılmamasıdır.
Bugüne kadar sadece
basın özgürlüğünden söz ediliyor, ama o da soyut, ayrıca bir ülkede bütün
özgürlüklerin teminatı olan yargı bağımsızlığı hakkında tek kelime
etmemektedirler.
Yargı
bağımsızlığının olmadığı bir ülkede iktidarların otoriterleşmesi çok kolay ve
kaçınılmazdır.
Bu sadece iktidarı
elinde bulunduranların otoriterleşmesini sağlamaz, hukuk güvencesi ortadan kalkacağı
için baca tüttürmeye gelecek, istihdam yaratacak, yabancı sermaye ülkeye gelip
yatırım yapmayacağı gibi yerli sermaye de yapmaz.
Bu olumsuzluklar
ortadan kaldırmak için parlamenter rejime dönüşün şart olduğunu, sadece
demokratik parlamenter sisteme dönmenin yetmeyeceğini, basın özgürlüğü ve diğer
bütün özgürlüklerin teminat altına alınacağı ve bunun korunması için Yargı bağımsızlığının
tesis edileceğine ve fakat en az bunlar kadar önemli olan siyasi partiler ve
seçim kanunlarını değiştirip, çoğunluk diktasını engelleyecek, partilerde de
tek adam hakimiyetine son verecek yasal düzenlemelerin yapılacağını ve bunların
faydalarını halka, halkın anlayacağı örneklerle anlatmak zorundadırlar.
Bundan sonra
yapılması gereken demokratik mücadele bu yönde olmalıdır.
İktidara gelmek için
buda yetmemektedir.
Ülkede üretimi
arttırmak için dar ve az gelirlinin insanca yaşayabilmesi için tüketime
harcayacağı gelirinin nasıl arttırılacağı net ve anlaşılır bir dille onlara izah
edilmelidir.
Bunlar yapılıp
söylenmeden, her an bir erken seçime hazır olun talimatı yeterli değildir.